Kitabın ilk sayfalarında kendimi hafiflik içinde buldum. Aylin Balboa’nın dili öylesine canlı, öylesine akışkandı ki, kahkahalara karışan bir arkadaş sohbetindeymişim gibi hissettim. Karakterler, gündelik hayatın tuhaf detayları ve ironisiyle içimi ısıttı.
Ama hikâyeler ilerledikçe, o eğlencenin altından yavaş yavaş başka bir duygu çıktı, hüzün. İlişkilerin yaraları, yalnızlığın o ince sızısı, sevmenin ağırlığı… Bir anda okurken gülümseyen ben, satırların arasında sessizleşmeye başladım.
Balboa, hem güldürüp hem düşündüren bir kitap vermiyor sadece, aynı zamanda kalbinizde ufak bir çizik bırakıyor. Bittiğinde, eğlencenin yanında bir burukluk da kalıyor insanda. Ve belki de bu yüzden bu kitap çok donanımlı bir kitap çünkü tek bir duyguyla bırakmıyor, hayatın kendisi gibi inişli çıkışlı bir yolculuk yaşatıyor.
Gülerken içinizin burkulmasına hazırlıklı olun. Ya da belki de ben fazla duygusal bakmış olabilirim, bilemedim.
Gönderiler
**N’APTIN BALBOA ?
Kitabın ilk sayfalarında kendimi hafiflik içinde buldum. Aylin Balboa’nın dili öylesine canlı, öylesine akışkandı ki, kahkahalara karışan bir arkadaş sohbetindeymişim gibi hissettim. Karakterler, gündelik hayatın tuhaf detayları ve ironisiyle içimi ısıttı.
Ama hikâyeler ilerledikçe, o eğlencenin altından yavaş yavaş başka bir duygu çıktı, hüzün. İlişkilerin yaraları, yalnızlığın o ince sızısı, sevmenin ağırlığı… Bir anda okurken gülümseyen ben, satırların arasında sessizleşmeye başladım.
Balboa, hem güldürüp hem düşündüren bir kitap vermiyor sadece, aynı zamanda kalbinizde ufak bir çizik bırakıyor. Bittiğinde, eğlencenin yanında bir burukluk da kalıyor insanda. Ve belki de bu yüzden bu kitap çok donanımlı bir kitap çünkü tek bir duyguyla bırakmıyor, hayatın kendisi gibi inişli çıkışlı bir yolculuk yaşatıyor.
Gülerken içinizin burkulmasına hazırlıklı olun. Ya da belki de ben fazla duygusal bakmış olabilirim, bilemedim.
Dostoyevski ‘nin dünyasına ilk defa bu kitapla girme şansım oldu. Yıllar önce filmini izlemiş olduğum, içeriğini az çok bildiğim ve sabırsızlıkla okumayı beklediğim bir eserdi. Yalnız enteresan tarafı şu ki kendime çok yakın bulduğum bu kitabı her elime alışımda bana huzursuzluk verdi.
Akıcı geçmesine rağmen her sayfayı çevirdiğimde acaba şimdi hangi gerçekle karşılaşacağım diye her seferinde farklı bir ağrı saplandı yüreğime.
Evet doğru okudunuz insanın kendisiyle yüzleşmesini sağlayan psikolojik analizlerle dolu harika bir klasik.
Ben kendi yeraltı dünyamla önceden yüzleştiğim için bazı şeyleri tekrardan hatırlamama sebep oldu.
Yeraltı dünyasıyla yüzleşmemiş veya yüzleşmeye cesaret edemeyenlere yardımcı olan bir eser okuyacaksınız.
“Her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek , tam manasıyla bir hastalık “ kesiti iç dünyamı tasdikleyen bir cümle oldu.
Bu klasiği, gerçekten her şeyi fazlasıyla anlayanlara öneririm çünkü sıradan kişilere sıkıcı gelebilir.
Sizi de anlıyorum diyerek empatik bir yaklaşımla onlara da hak veriyorum.
Hangimiz şanslıyız siz karar verin
Keyifli okumalar ...
Kitapla kalalım
CANAVARIN UYANIŞI
Bazen etimin altından bir ses yükseliyor.
Tırnaklarımın ucunda kıvranan o kızıl titreşim
sanki damarlarımdan biri konuşuyor.
Ayna bana bakmıyor artık.
Orada ben değil, başka biri var;
gözbebekleri çatlamış, nefesi kanla boyanmış bir gölge.
“Beni dışarı çıkar,” diyor.
Ama dışarısı da içim kadar karanlık.
Hangimiz kimden kaçıyor bilmiyorum.
Bir an geliyor
her şey çözülüyor; ten, zihin, gerçeklik.
Sanki kendi kabuğumu yırtarken
başka bir ben doğuruyorum,
adını bilmediğim bir ben.
Kan istiyorum belki, ama aslında
yalnızca kendimden kurtulmak istiyorum.
Öfke sadece bir renk burada;
aklımın duvarlarına sürülmüş kırmızı bir yankı.
BİRAZ SİLİNİYORUM
Kitap yok, müzik yok, insan yok.
Sanki dünya fişini çekmiş de, ben hâlâ boşlukta titreşiyorum.
Sessizlik her yeri kaplamış, nefes almak bile anlamsız.
Tavana bakıyorum, gözlerim donmuş, düşüncelerim küflenmiş.
Zaman ağır, ben daha da ağır.
Uykunun içi karanlık ama en azından sessiz.
Belki orada kaybolurum da kimse fark etmez.
Ben bir arsızım
Canım acır ansızın
Evet, var sızımmmm



