Bir kadının zihninde bastırılmış öfke, zamanla halüsinatif bir varlığa dönüşür. Gerçeklik ve delilik arasındaki sınır silinirken, anlatıcı içindeki “canavarla” yüzleşir. Aslında öldürmek değil, yalnızca kendinden kurtulmak ister ama bunu yaparken benliğinin çözülüşünü izler.
CANAVARIN UYANIŞI Bazen etimin altından bir ses yükseliyor.
Tırnaklarımın ucunda kıvranan o kızıl titreşim
sanki damarlarımdan biri konuşuyor. Ayna bana bakmıyor artık.
Orada ben değil, başka biri var;
gözbebekleri çatlamış, nefesi kanla boyanmış bir gölge. “Beni dışarı çıkar,”...
CANAVARIN UYANIŞI Bazen etimin altından bir ses yükseliyor.
Tırnaklarımın ucunda kıvranan o kızıl titreşim
sanki damarlarımdan biri konuşuyor. Ayna bana bakmıyor artık.
Orada ben değil, başka biri var;
gözbebekleri çatlamış, nefesi kanla boyanmış bir gölge. “Beni dışarı çıkar,” diyor.
Ama dışarısı da içim kadar karanlık.
Hangimiz kimden kaçıyor bilmiyorum. Bir an geliyor
her şey çözülüyor; ten, zihin, gerçeklik.
Sanki kendi kabuğumu yırtarken
başka bir ben doğuruyorum,
adını bilmediğim bir ben. Kan istiyorum belki, ama aslında
yalnızca kendimden kurtulmak istiyorum.
Öfke sadece bir renk burada;
aklımın duvarlarına sürülmüş kırmızı bir yankı.