Gece İle Konuşan Mıydı Düşünce?
I.
Gece, göğün derin bir yarığıydı
ve ben o yarığın kenarında
kendi adımı unutan bir yankı gibi duruyordum.
Her sessizlik, başka bir karanlığın kapısıydı
ve kapılar aralandıkça
içimde duran o eski, tozlu...
Gece İle Konuşan Mıydı Düşünce?
I.
Gece, göğün derin bir yarığıydı
ve ben o yarığın kenarında
kendi adımı unutan bir yankı gibi duruyordum.
Her sessizlik, başka bir karanlığın kapısıydı
ve kapılar aralandıkça
içimde duran o eski, tozlu düşünce
bir kuş kanadı gibi titriyordu.
Bir anlığına, zamanın kendini dinlediğini duydum.
Kendi göğsünde atan nabzını ölçüyor gibiydi.
Zamanın gölgesine dokundum:
Soğuktu.
Belki de geçmişin dokunamadığım bir yerinde
hala üşüyordum ben.
II.
Bir düşünce çıktı yoluma —
ne bana aitti ne de evrene.
Kimsesiz bir çocuk gibi titriyordu:
"Anlam, susmanın uzun bir kıyısıdır."
O an sesimin neden bu kadar ağır olduğunu anladım.
Konuşmak, düşüncenin kanatlarını kesmek gibiydi
ve ben çok kez kestim kendimi.
Gökyüzü, mavi olmaktan sıkılmıştı o gece.
Karanlık, kendi rengini unutmuştu.
Geriye sadece bir boşluk kalmıştı:
hiçliğin kalbine konan küçük bir soluk.
O soluk benimdi.
Belki de varlık dediğimiz şey,
hiçliğin bizi kısa bir anlığına giymesiydi.
III.
Yoluma taşlar döküldü,
her biri bir soru işareti gibi eğri büğrüydü.
Kimi “nereden?” dedi;
kimi “kime?”
ben ise hepsini yanlış anlayarak yürüdüm.
Yanlış anlamak bazen korunaktır,
çünkü doğrular insanı çıplak bırakır
soğuk bir hakikatin ortasında.
Bir kayanın gölgesine oturdum.
Gölge konuştu:
"İnsan, düşerken büyür."
Sonra ekledi:
"Çünkü gökyüzü, yüksekte duranların değil,
düşmekten vazgeçmeyenlerin hatırına açılır."
O an anladım ki
varlık bir merdivendi
ama basamakları insan indikçe çoğalıyordu.
IV.
Bir nehir akıyordu uzakta.
Suyun sesi yoktu;
çünkü bazı akışlar sessizlikten yapılır.
Ben nehre bir soru attım:
“Ben kimim?”
Nehir, dalgalarına kıyamayıp
sorumu ikiye bölerek geri verdi:
"Sen kimsin?"
İki kelime, iki uçurum.
Cevap veremedim.
Kendini bilmek, kendinden geçmekti belki de.
Bir ayna buldum sonra —
çatlak, yorgun, bana benzeyen.
Kendime baktım ama
gördüğüm kişi beni göremiyordu.
Ayna dedi ki:
“İnsan kendini tanırsa, kırılır.”
Ve ben, kırılmaktan korkmadığımı fark ettim
ama tamamen görünmekten korkuyordum.
V.
Gökyüzünden bir yıldız koptu.
Çok uzaktı ama sesi yakındı:
hüzünlü, ince bir bıçak gibi.
"Her düşüş bir çağrıdır," dedi yıldız.
"Her parlayış bir vedadır."
Ben de ona sordum:
“Neden düştün?”
"Dokunulmak istedim,” dedi.
“Parlamak, çok yalnız bir eylemdir.”
Ve o anda öğrendim:
Yalnızlık gökte doğar,
yeryüzünde sadece büyür.
VI.
Sabahın ilk çizgisi, ufukta ince bir yara gibi açıldığında
gecenin bütün sözleri
birer birer omuzlarımdan yere düştü.
Her biri ağırdı, taş kadar ağır.
Birini elime aldım:
üzerinde şunlar yazıyordu:
"Gerçek, insanın taşıyamadığı ağırlığın adıdır."
Sonra yavaşça yürümeye başladım.
Her adımda evren küçülüyor,
ben büyüyordum.
Ve anladım ki
büyümek, dünyayı değil
kendi sınırlarını aşmaktır.
VII.
Sonunda bir rüzgar dokundu yüzüme.
Ne soğuktu ne sıcak,
yalnızca yakıcıydı.
Rüzgar dedi ki:
“İnsan, aradığı hakikati bulmaz;
hakikat, hazır olanı bulur.”
O an durdum.
Hazır mıydım bilmiyordum.
Belki hiçbir zaman olmayacaktım.
Ama yürümek, bilmemekle başlıyordu.
Ve ben bir adıma daha güç verdim.
VIII.
Güneş doğduğunda
ben hala gecenin içindeydim.
Çünkü insan
ışığa her zaman geç ulaşır.
Güneş içime baktı,
ben ona bakamadım.
Ama bir ses bıraktı ardında:
“İçindeki karanlıktan utanç duyma;
ışığın yolu hep oradan geçer.”
Ve ben,
kendi gölgemin elinden tutarak
bir kez daha yeryüzüne indim.
Artık biliyordum:
Varlık bir cümle değil,
bitmeyen bir arayıştı.
Ve insan, kendi sorularıyla yürüyen
uzun bir sessizlikti.
Geçen sene canım sıkkın iken yazdığım, kapağının üstünde Latince yazıların yazdığı defterimden...
Yorumlar (0)
Yorum yapmak için giriş yapın
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!