“Bazen düşünüyorum…
Nerede düştüm? Ne zaman yoruldum?
Belki de hiçbir an yoktu.
İnsan bir anda çökmez zaten…
Sessiz sessiz eksilir.
Bir gün gülmeyi unutur, bir gün konuşmayı, bir gün de içindeki ışığı.
Sonra bir bakıyorsun,
hayat senden çoktan vazgeçmiş…
Sen hâlâ ona tutunmaya çalışıyorsun.
Komik aslında.
Yıkılmak istemeyen bir duvar gibiyim;
ama kimse duvarın arkasında ne sakladığını merak etmiyor.
Geceleri en çok o an batıyor içime…
Herkes uyurken,
odada tek bir lamba yanıyorken,
sessizlik kulağımı acıtırken…
Birden fark ediyorum:
Ben, kendime bile uzak düşmüşüm.
İçimde bir yorgunluk var,
adını kimse koyamaz.
Doktorluk bir şey değil,
dostlukla da geçmiyor.
Her sabah içimdeki boşluk biraz daha büyüyor.
Sanki biri ruhumdan sessizce parçalar söküp alıyor.
Benim haberim bile olmuyor.
İnsanlara anlatamıyorum.
Soruyorlar,
‘İyi misin?’
İyi değilim demek kolay da…
Kötüyüm deyince ne değişecek?
Kim, içimdeki çığlığı susturabilecek?
Kim, omuzlarıma çöken bu ağırlığı kaldıracak?
Bazen gitmek geliyor aklıma…
Adı konmamış bir yere,
hiç kimsenin bilmediği bir köşeye…
Kaybolmak istiyorum.
Belki bulunmamak için.
Belki kendimi de geride bırakmak için.
Belki de kimsenin benden bir şey beklemediği bir sessizliğe sığınmak için.
Ama sonra düşünüyorum…
Gitsem bile,
bu kalp benimle gelecek.
Bu acı benimle yürüyecek.
Karanlık değişecek, ben değişmeyeceğim.
Ve işte o an…
Bir sigara yakıyorum.
Dumanı izlerken şunu fark ediyorum:
Hayat bazen insanı öldürmez…
Sadece içten içe söndürür.
Ben de sönüyorum galiba…
Kimsenin fark etmediği küçük bir yangın gibi.
Belki de sorun dünyada değil…
Belki de ben artık dünyaya ait değilim.”
Alıntı