“Kardeşimin Hikayesi”, insan ruhunun karanlık kıvrımlarına bakan ve okudukça beni içsel bir sorguya çeken bir roman. Hikâye ilerledikçe karakterlerin yüzeyde görünen hâllerinin ardında ne kadar çok bastırılmış duygu, gizli korku ve söylenmemiş söz...
“Kardeşimin Hikayesi”, insan ruhunun karanlık kıvrımlarına bakan ve okudukça beni içsel bir sorguya çeken bir roman. Hikâye ilerledikçe karakterlerin yüzeyde görünen hâllerinin ardında ne kadar çok bastırılmış duygu, gizli korku ve söylenmemiş söz olduğunu fark ediyorum. Her insanın aslında kendine bir hikâye yazdığı ama diğerlerine farklı bir hikâye gösterdiği gerçeği romana güçlü bir derinlik kazandırıyor. Bu kitapta beni en çok etkileyen şey, kardeşlik temasının bir kan bağı ilişkisinden çok bir ruh bağı sorgusu hâline dönüşmesi. Kişinin kendisiyle olan savaşının, en yakınındakilerle olan ilişkisine nasıl yansıdığını görüyorum. İki kardeş arasındaki mesafe sadece fiziksel değil; duygusal, zihinsel ve tarihsel bir mesafe. Yazar, bu mesafeyi iz sürer gibi yavaşça açığa çıkarıyor ve bu süreçte ben de karakterlerin iç dünyalarına adım adım giriyorum. Roman aynı zamanda insanın gerçeği bilme isteğiyle onu inkâr etme korkusu arasındaki gerilimi çok iyi işliyor. Bazen en yakınlarımız hakkında bile bilmek istemediğimiz gerçekler vardır ve öğrenince yaşamımızın dengesi kayar. Bu gerilim, kitabın atmosferine neredeyse elle tutulur bir yoğunluk katıyor ve her bölümde bir adım daha derine indiğimi hissediyorum. “Kardeşimin Hikayesi”, bittiğinde kolayca kenara bırakabildiğim bir metin olmadı. İçimde bir yankı bırakarak, insanların birbirinden ve hatta kendi içlerinden sakladıkları gerçeklerin ne kadar ağır olabileceğini hatırlattı. Bu roman, dışarıdan bakıldığında normal görünen hayatların ardında ne kadar karmaşık ve kırılgan bir iç dünya bulunduğunu gösteren, etkisi uzun süren bir anlatı olarak zihnimde kalan bir eser oldu.

Yorumlar (0)
Yorum yapmak için giriş yapın
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!